Sahnede mi? Sahneden mi?
Binlerce yıl önce mağaralara o resimleri çizen insanlar nasıl bir iç güdüyle bunu yaptılar acaba? Boş vakitlerini değerlendirmek ya da sosyalleşmek amacıyla değil herhalde. Kendinden sonrakilere bir şey bırakmak, bir iz, hatta bir sonsuz olma içgüdüsü demek daha akla yakın.
Başka bir açıdan bakarsak belki de insanlık tarihinin en özgürce üreten sanatçıları onlardı.
Bugüne geldiğimizde ise, otuz dört yıldır Tiyatro yapan bir insan olarak son üç ayda aniden duran hayat, aslında ne kadar dayanılmaz bir tempo içinde yaşadığımızı idrak etmeme neden oldu.
Dünyanın en büyük şehirlerinden birinde yaşıyorduk, İstanbul enerji demekti. Karmaşa bu şehrin doğasında vardı. Oradan oraya deli gibi koşturmadan bu şehirde yaşamanın ne anlamı vardı ki. . . Bütün ekonomi tüketim üzerine kurulmuştu ve sanatta tüketilen bir şeydi sonuçta!
Üç aylık eve kapanma sürecinin ilk öğrettiği şey, ihtiyaç sanarak tükettiğimiz şeylerin büyük bir kısmının aslında öğretilmiş bir çaresizlik olduğuydu, yani olmasalar da olurdu.
Ağır ekonomik koşullar altında kendini perişan ederek kazandığın paranın ciddi bir bölümünü, aslında ihtiyacın olmayan şeyler için harcadığını sonunda tüm açıklığıyla görmek zorunda kalmak sarsıcı bir deneyim. Ama daha sarsıcı olanı, bunu zaten bildiğini ama insanoğlunun sonsuz uyum ve ‘Gerçek’ ten kaçış yeteneğiyle nasıl umursamazca yaşadığını görmek. Tıpkı beklenen büyük İstanbul depremi ve küresel iklim krizinde takındığımız kaçak tavır gibi. Galiba genel bir “Yapılan şeyin bağlamından ve temel amacından uzaklaşması hali” yaşıyoruz. Daha büyük televizyonlar alırken, televizyonun özellikleri üzerine düşündüğümüz kadar, ondan izleyeceklerimiz üzerine düşünmüyoruz. Bin bir zahmetle aldığımız arabalarımızla, şehir içinde hiçbir yere ulaşamadığımız o yolculukların bir sinir harbine dönüşmesini fazlaca sorgulamıyoruz. Sıklıkla alışveriş yaparak rahatladığımızı düşünüyoruz, rahatlamak için alışveriş yapmamıza neden olan koşulları konuşmuyoruz. Bol selfie _ bolca biz çok mutluyuz fotoğrafı, sıkça sosyal medya linçi ve sonra aniden tüm dünyada hayatın durması.
Birçok yer gibi tiyatrolar da kapandı. Bu salgına ekonomik kriz içinde yakalanmamayı dilerdim. Devletten yardım beklerken (Olması gereken buydu çünkü) biz devlete yardım etmek durumunda kaldık. Bu, tiyatroların başlarının çaresine bakmaları anlamına geliyordu. Tiyatroya biraz yakın olanlar bilir ki, özel tiyatroların varlıklarını sürdürebilmeleri ekonomik olarak zorlu bir süreç gerektirir. Meslektaşlarımın hemen hepsinin, yukarıda bahsettiğim o mağaradaki kaygısız “sanatçı” tadında üretmeyi hedeflediklerini biliyorum. Ancak koşullar çok belirleyici olabiliyor. Tiyatroların yaşadığı ekonomik sorunları uzun uzun anlatmayacağım. Türkiye’de çok fazla kişi ve işletme bu sorunları yaşıyor. Burada paylaşmak istediğim bu zorlu koşullara verilen tepkilerin çeşitliliği. . .
Biliyorsunuz, 19 Mart’ta tiyatroların faaliyetleri askıya alındı. Bu alınması zorunlu bir karardı. Söz konusu olan insan sağlığıydı. Olup biteni anlama ve yeni hayatımıza adapte olma sürecinden sonra tiyatroların yaşam refleksi devreye girdi, bazı kampanyalar düzenlendi, ileri tarihli bilet satışları yapılmaya başlandı. Bu kaynak yaratma çabalarını sonuna kadar destekliyorum.
Evlere tıkılıp kalmıştık. Hayat internet üzerinden yaşanır olmuştu. Tiyatrocular da sanal alemde kendilerine bir alan yaratma peşine düştüler doğal olarak. Oyunlar yayınlandı, söyleşiler düzenlendi, kitaplar okundu, canlı yayınlar yapıldı. Başka çare yok gibi duruyordu. Hayat çeşitli ekranlara sıkışmıştı. Fakat seyircisinin soluğunu hissetmeyen, göz göze olmayan tiyatro ekrana sığar mı?!
Bu süreçte anlamamız gereken, sosyal medyada canlı yayınlar yaparak “görünür olma” çabasının; sorunların özüne inmekten uzak olması. Bu “bireysel çabalar” ne kadar iyi niyetli olursa olsun, sorunların çözümüne etkisi neredeyse yok. Yapmamız gereken sakince düşünüp, örgütlenme düzeyimizi gözden geçirerek, örgütlü bir hak arayışı çabasına girişmektir. Yoksa “bireysel kurtuluşlarla” oyalanarak kendimizi kandırmaya ve o mağaradaki arkadaşa özenmeye uzun yıllar devam edeceğiz…
Sağlıkla kalın
Can Başak






Filme Gitmeden Önce'den geldim Başarılar. :)