Reklamı Geç
Yeni Vatan Ilan
Ozan Günçe

Ozan Günçe

Mail: [email protected]

“Sevgili Franco ve Islambek”

Hani derler ya bazen “içimizdeki İrlandalılar” diye...

Ben de şimdi soruyorum “Kim bu içimizdeki İtalyan ve Kazakistanlılar?”

Aman, sakın endişelenmeyin, bir sitem olsun diye sormuyorum. Tam tersine, spor tarihimizdeki yabancı kahramanlardan söz etmek istiyorum.

Konuyu açalım:

Dünya Savaşının izlerinin hala sürdüğü 1950 senesinin yaz dönemi başlamak üzereyken, o yılın FIFA Dünya Kupası'nın da start almasına artık günler vardır.

O güne kadar yalnız üç kez düzenlenen bu turnuva, bir kez Uruguay, iki kez de İtalya’nın şampiyonluğu ile sonuçlanmıştır. Ve dördüncü kez düzenlenecek olan turnuvaya Türkiye'de katılmaya hak kazanmıştır.

Kazanmıştır kazanmasına da, savaşın getirdiği ekonomik sonuçlar bunu zorlaştırmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Yönetimi mecburen bu işe el koyup, takımın turnuvaya gitmemesi için karar alır. Her ne kadar da bu gelişme herkesi üzse de, dört yıl sonra yine bir Dünya Kupası bileti ve yine muhtemelen Türkiye’nin bu bileti kapma durumu vardır.

Türkiye’nin tek engeli İspanya’dır.

Eleme maçların ilk ayağı Madrid’tedir. 100,000 İspanyol seyircinin önünde ev sahibi, Türkleri 4 -1 gibi rahat bir skor ile mağlup eder. Rövanş maçı ise bugünlerde adı Vodafone Park olarak geçse de, o yıllar Mithatpaşa Stadı olarak bilinen yerde sahne alır. Türkiye 30,000 seyircisi önünde, tek gol ile maçı kazanır. Şimdiki gibi deplasman gol kuralı olmamasından, tarafsız sahada üçüncü ve son eleme maçına gerek duyulur.

Üç gün sonra, apar topar iki ülkenin takımları Roma’ya gelmiştir ve Olimpiyat Stadında kozlarını tekrar paylaşırlar. Dönemin futbol kurallarına göre, ne uzatma bölümü, ne de penaltı atışları yapıldığı için, 2-2 lik beraberliği bir tek yöntem çözecektir. O da kura çekimidir.

Roma Stadında çalışan birinin oğlunu polisler kovalayıp (!) yakaladığında, 14 yaşındaki genç İtalyan neye uğradığını şaşırır. Bir anda gözleri bağlanır ve tedirgin bu genç çocuğa 'Kağıtlardan birini seç’ diye seslenirler. Etrafına herkes toplanmış, nefesler tutulmuştur. Titreyen bir el, kasenin içinden bir kağıt çıkarır ve FIFA sorumlusu yüksek bir sesle kağıda yazılanı anons eder:

Turchia!

Yani, Türkler kura çekilişi ile ilk defa Dünya Kupasına gitmeye hak kazanmıştır. Hem de babasının torpili ile maça biletsiz giren birinin sayesinde. 14 yaşındaki genci Türkler bir anda omuzlarına alır. Ona teşekkür edip, yanağından defalarca öperler.

Bu şaşkın çocuğun ismi ise Franco’dur. Tam olarak, Luigi Franco Gemma.

İşte bu 'içimizdeki İtalyan’ o kadar sevilmiştir ki, hem o yıl Batı Almanya’da düzenlenen Dünya Kupasına, hem de ertesi sene şampiyon olduğumuz Ordu Milli Futbol Şampiyonasına maskotumuz olarak götürülür.

Türkler, yine en iyi yaptıkları davranışı tekrarlayıp, başka bir ülkeden birini bağrına basmışlardır.

60 sene sonrasına gelindiğinde, gene bu cana yakın tavrımız manşetlerde yer alacaktır.

Tarih 13 Ekim, 2015. Milli takımımızın bu kez Avrupa Şampiyonasına gitmesi için hem rakibi İzlanda’yı yenmesi, hem de grupta oynanan bir diğer karşılaşmada, Kazakistan’ın Letonya deplasmanından galibiyet ile dönmesi gerekir.

Konya Büyükşehir Stadında, 40,000’e aşkın taraftar maçın son dakikasında o meşhur Selçuk İnan’ın frikiğine odaklanmıştır.

Kulaklarımızda hala çınlanan o haykırış duyulur saniyeler sonra...

Selçuk geliyor, gol de geliyor.....Bekle bizi Fransa....der Melih Gümüşbıçak. Top ağlarla buluşur.

Golden önce, maç spikeri emindir Türkiye’nin Fransa’daki şampiyonaya gideceği konusunda, çünkü dakikalar öncesinde Letonya’dan sevindirici bir haber gelmiştir. Kazakistan o beklenilen golü bulmuştur ve maç Kazakların galibiyeti ile sona ermiştir. Golün adı ise Islambek Kuat’dır.

Her ne kadar o gün, bizim kahramanımız Selçuk İnan olsa da “içimizdeki Kazakistanlı” olarak tarihe geçen İslambek de, aynı değere ulaşmıştır.

Islambek, tıpkı 1954’deki Franco gibi, Türklerin sevgilisi olmuştur. Ve biz, yalnızca televizyonlarda 'Teşekkürler Islambek' diyerek, ona karşı minnettarlığımızı ifade etmekle kalmayıp, gerek Ukrayna’ya giden vatandaşlarımız olsun, gerekse orada yaşayan gurbetçilerimiz olsun; bu ülkenin liginde top koşturan Islambek’i sayısız kez ziyaret ederiz.

Tabi, yine geleneksel tavrımız gereği, elimiz de boş gitmeyiz; ne de olsa ayıp olur şimdi adamcağıza (!)

Islambek’e çiçekler, formalar ve onlarca hediye verilir.

Bu inanılmaz sevgi gösterisine şaşıp kalan Kazak futbolcu, yaşadığı şokun etkisiyle yalnızca teşekkür etmek ile bu davranışı yanıtlar.

Türk gazetecilere röportaj veren Islambek’in kulağına, tahminim (!) odur ki, 1954’ün yıldızı Franco’dan bir tüyo gelir...

“Islambek, korkma. Onlar Türkler. Sevdiklerinde tam severler. Duygusaldırlar. Önümüzdeki yıl maskotları olursan şaşırma, hatta sevin. Seni yakında evlerinde de misafir ederler. Misafirlik demişken, aç ellerini kolonya da geliyoooor”

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
Dil Seçimi